Lakin ben tartıştım. Hem de sosyal medya üzerinden herkesin gözü önünde. Başkalarının şahit olduğu tartışmalarda nefs, insanı savurabilir. İş rayından çıkar tartışılan mesele unutulur, çok kısa zaman içinde sen-ben kavgasına dönebilir.
Bir İmam Hatipli abimizle yaptık uzun denebilecek tartışmamızı. Dilimin döndüğü, gönlümün elverdiği kadar, terbiyemizin sınırları içinde konuşmaya çalıştığımızı sanıyorum. Rabbimizin ve Peygamber Efendimiz (sav)’in bu konudaki men edici sağlam talimatının ne manaya geldiğini daha iyi anlamış oldum.”Tartışmayın, yoksa gücünüz gider.”
Konuşurken karşımdaki abimizin değer verdiklerine ben de değer vermeye çalıştım. Zaten evveliyatta aynı kaynaktan beslenmiş insanlar olarak kaba ya da yanlış bir söz söyleme hakkımız yoktu. İnancı bir, kültürü aynı sadece siyasi noktada kanaatleri farklı olan Müslümanların tartışması ancak fikir alışverişi olabilir ya da olmalıdır.
İnsanoğlu öyle bir varlık ki ağzından çıkan kelimeler değil de gönlündeki niyetler, manayı belirliyor. Tartışmanın kaçınılmaz olduğunu Cenab-ı Allah'ın farklı yaratmasından anlamamız gerekiyor. Yani herhangi bir dini ya da dünyevi konuda farklı düşünmek gayet normaldir. İnsanları, kendi istediğimiz gibi düşündürmenin bazı usulleri vardır elbette. Hem insan eksik bilgiyle kusurlu kararlar verebilir. Bununla beraber, birlikte olduğu topluluklardan dışlanma endişesiyle de kabul etmediği fikirleri savunur bir pozisyonda olabilir.
Tartışırken nefsime uymamaya, doğru olanın farklı boyutlarını da göstermeye çalışmamıza rağmen sonuçta “tartışma kazanılmaz” kuralı kendisinin bir kez daha doğru olduğunu ispat etti. Sonuç itibariyle bu tartışmadan ne öğrendiğimi merak ederseniz şunu söyleyebilirim: Tartıştığım abimize karşı gönlümde bir kin ve nefret oluşmadı. Ona karşı düşmanlık da besleyemem fikirlerinin farklılığından dolayı. Gerçekte ortada mazi ile hal arasındaki siyasi yaklaşım farklılıkları söz konusu. Hem “şeytan insanın apaçık düşmanı” iken ona böyle bir koz verir miyim? Tartışma yaparken içimden “şeytan diyor ki şunu söyle, bunu söyle…” gibi cümlelerin hepsini yok ettim. Tabii bana göre durum böyle belki de kendisi çok daha farklı düşünüyor olabilir.
Son zamanlarda tartışmalar da dini kavramlar üzerinden gider oldu. Dini meselelerin hükmü konuşulurken lise veya üniversite yıllarından kalma bilgilerle ahkam kesmenin doğru olmadığını idrak edenlerdenim. Hatta “her şeyi Kur'an ve Sünnete arz edelim ve ondan sonra hüküm verelim” gibi çok genel bir kaide, nefsinin rüzgarına kapılmışların tartışmasını bile kesemiyor. Zira akılların farklı çalışması, fıtrat/yaratılış, yetişme tarzı ve birlikte bulunduğun topluluğunun oluşturduğu dini kültür dayanak noktamız oluyor. Bu da gayet normaldir bana göre.
Öyleyse ne yapalım? Müslümanlar olarak birbirimizle tartışmayalım mı? Bu mümkün mü? Tabii ki hayır. İlmî meselelerde ve siyasî konularda yapılan tartışmalar tarihimizde silinmez izler bırakmıştır. İlmî tartışmalarda tezini savunur; antitezin de kusurlarını kaynaklara dayanarak sunabilirsin. Alime, ilme, kitaba, delile kıymet veren namuslu bilim adamlarıyla bir noktada cem olabilirsin. Lakin siyasi konularda konjonktüre göre, siyasi duruma göre de karar vermek gerekebilir. Zira değişkenler çoktur bu zeminde.
Siyasi konularda tartışırken kendi fikrini yüksek sesle haykıranlar, karşı tarafa da aynı talimatı vermiş gibi olurlar. Muhatabınız da aynı şekilde “kendi fikrini” savunduğunda kimin, ne dediği anlaşılmaz. Dolayısıyla yapılması gereken şey biri konuşurken diğerinin dikkatle dinlemesidir.
Biz Müslümanlar, ihtilaf fıkhını çok iyi bilmeliyiz. Hiçbir şey bilmiyorsak İmam-ı Azam'ın oğlu Hammad’ı tartışmalardan men edişini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sizde tartışmışsınız derseniz bana: İmam-ı Azam şöyle der: “Biz, sanki başımızın üstünde bir kuş var da onu ürkütmeyelim duygusu ile tartışıyoruz” diyerek bize mükemmel bir üslup takdim etmiştir.
Tartışmanın ne gibi günahlara kapı açacağını şöyle bir hatırlayacak olursak aklımıza şunlar gelir: Tartışmalar hasede yol açabilir, Hakkı küçük görmeye, kin tutmaya, onun zararına sevinmeye, hatta boş yere kendinle övünmeye ya da başkalarının kusurlarına odaklanmaya sebep olabilir. Gıybete, nifaka, riyaya sokabilir. İnatla, hakkı kabul etmemeye sebep olabilir… Sonuç? “Biz sadece tartışıyorduk” mazeretine takılıp koskoca milletin evlatları mevzi kaybederse ne acı olur, tüm insanlığın hali ortadayken.