Bu hayatta olaylara nereden baktığımız çok önemli. Bakış açımız, penceremiz, durduğumuz nokta tüm yaşantımızı belirleyen hatta hayatımızın seyrini belirleyen yegâne ölçüdür.
Maddi ve manevi hayatımızı güzelleştirecek, kalbimize huzur dolduracak bambaşka bir hayat sunacak pencere, dünya hayatına ahiret penceresinden bakabilmektir.
Zira o pencereden bakan kimse, Yüce Yaratıcının tabiatta vücûda getirdiği sonsuz güzellikteki ilâhî sanatın zevkine erer. Sermayesi aynı toprak olan bitkilerin rengârenk yaprak ve çiçeklerine, bunlardaki menevişlere, ağaçların renk, koku, lezzet ve şekilde sonsuz farklılık arz eden meyvelerine, ancak bir-iki haftalık ömrü olduğu hâlde kelebeğin kanatlarındaki hârika desenlere, insanın yaratılışındaki hârikulâdeliğe nazar eder. Gözün görmesi, beynin idrâk etmesi gibi sonsuz ilâhî hârikalar ve bunların “lisân-ı hâl” denilen sırlı beyanlarına dikkat eder, kulak kabartır.
İşte o zaman kişi, kendisinin ve kâinâtın yaratılış hikmetine ereceğinden, hayatı bambaşka bir anlam kazanır. Kalbi, ancak o zaman gerçek saâdeti tadar. Gönlü, ancak o zaman gerçek mânâda huzura erer. Dolayısıyla en fazla bir iki gün sonrasını düşünmekle değil, hayatı ancak ebediyet penceresinden seyredebilmekle bambaşka bir dünya ortaya çıkar.
Bu sebeple Rabbimiz, pek çok âyet-i kerîmede sonsuz olan âhiret hayatı karşısında bir an mesâbesinde bile olmayan şu fânî cihâna aldanmamaları husûsunda bizleri şöyle ikaz etmektedir:
“Huzûrumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına râzı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar yok mu, işte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!” (Yûnus, 7-8)
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için âhiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?” (el-En'âm, 32)
Dünyaya ahiret penceresinden bakmak
Bu hayatta olaylara nereden baktığımız çok önemli. Bakış açımız, penceremiz, durduğumuz nokta tüm yaşantımızı belirleyen hatta hayatımızın seyrini belirleyen yegâne ölçüdür.
Maddi ve manevi hayatımızı güzelleştirecek, kalbimize huzur dolduracak bambaşka bir hayat sunacak pencere, dünya hayatına ahiret penceresinden bakabilmektir.
Zira o pencereden bakan kimse, Yüce Yaratıcının tabiatta vücûda getirdiği sonsuz güzellikteki ilâhî sanatın zevkine erer. Sermayesi aynı toprak olan bitkilerin rengârenk yaprak ve çiçeklerine, bunlardaki menevişlere, ağaçların renk, koku, lezzet ve şekilde sonsuz farklılık arz eden meyvelerine, ancak bir-iki haftalık ömrü olduğu hâlde kelebeğin kanatlarındaki hârika desenlere, insanın yaratılışındaki hârikulâdeliğe nazar eder. Gözün görmesi, beynin idrâk etmesi gibi sonsuz ilâhî hârikalar ve bunların “lisân-ı hâl” denilen sırlı beyanlarına dikkat eder, kulak kabartır.
İşte o zaman kişi, kendisinin ve kâinâtın yaratılış hikmetine ereceğinden, hayatı bambaşka bir anlam kazanır. Kalbi, ancak o zaman gerçek saâdeti tadar. Gönlü, ancak o zaman gerçek mânâda huzura erer. Dolayısıyla en fazla bir iki gün sonrasını düşünmekle değil, hayatı ancak ebediyet penceresinden seyredebilmekle bambaşka bir dünya ortaya çıkar.
Bu sebeple Rabbimiz, pek çok âyet-i kerîmede sonsuz olan âhiret hayatı karşısında bir an mesâbesinde bile olmayan şu fânî cihâna aldanmamaları husûsunda bizleri şöyle ikaz etmektedir:
“Huzûrumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına râzı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar yok mu, işte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!” (Yûnus, 7-8)
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için âhiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?” (el-En'âm, 32)
Ekleme
Tarihi: 21 Haziran 2022 - Salı
Dünyaya ahiret penceresinden bakmak
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.