İnsanoğlu, hayatını devam ettirebilmek, psikososyal ve manevi gelişimini sürdürebilmek için bir başkasına ihtiyaç duyan varlıktır. Bu ihtiyaçlar komşuluk ve maddi olabileceği gibi ilgi, güven ve değerli hissetme gibi manevi de olabilir. Allah’ın kullarından dilediğine bol rızık vermesi dilediğinden de kısmasının nedeni, insanlar arasında bir ayırım yapmak olmayıp geçici kabul edilen hayatın bir sınav yeri olduğu gerçeğidir. Birey, Allah’ın kendisine verdiği her türlü nimeti muhtaç olan kimselerle paylaşmak sorumluluğunu yüklenmiştir. Toplumda dengeyi sağlamak, huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için karşılıklı dayanışma içinde olmak önemlidir.
İslâm dininde paylaşmak çok büyük bir erdem olarak kabul edilir. Paylaştıkça rızkın bereketi de artar. Elimizde olanın bir kısmını yakınımıza vermek, kullanmadığımız bir dünyalığı ihtiyacı olana vermek, yediğimiz yemekten, içtiğimiz sudan bir kısmını karşımızda olana ikram etmek, bildiklerimizi diğerlerine aktarmak, kültürümüzle, tecrübelerimizle insanlara rehberlik etmek, paylaşım kapsamında yer alır. Müslümanların kendi faydalandığı nimetlerden kardeşlerinin de faydalanmasını sağlaması gerekmektedir. Çünkü Allah’ın verdiği nimetlere şükretmenin yollarından birisi de O’nun verdiği nimetleri yine onun yolunda infak etmektir. Paylaşma sayesinde Müslümanlar arasında güven ve dayanışma bağları kuvvetlenir. Müslümanlar arasındaki sevgi ve muhabbet artar. Toplumlarda güven artar ve insanlar paylaşmanın faziletleri sayesinde kaza ve belalardan uzak olurlar.
İnsanın onur ve izzet sahibi olması yemekle değil, yedirmekle mümkündür. “Veren el, alan elden üstündür” buyuran Peygamberimiz (sas), vererek insanları sevindirmenin, severek insanları kazanmanın önemini vurgulamaktadır. Toplumdaki huzurun ve mutluluğun sağlanması ve devam ettirilmesi için her bireyin sevinçli olması gerekir. Yani hep birlikte tok olmalı, hep beraber mutlu olmalıyız. Maddi ve manevi yönden sahip olduğumuz nimetleri etrafımızdakilerle paylaşmalı, kusur addedilen gördüklerimizi görmemezlikten gelmemeye gayret göstermeliyiz. Bu noktada rehberimiz âlemler peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sas) Efendimiz olmalıdır. Bizler empati ile hareket ederek insanları mutlu etmeliyiz. Bilmeliyiz ki, etrafımızdakilerin, muhtaçların mutluluğu, bizlerin mutluluğu olacaktır. Çünkü iyiliğe ulaşmanın en önemli yollarından birinin infak olduğunu söyleyen dinimiz, sevilen şeylerin Allah yolunda harcanması gerektiğini vurgulamıştır. “Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân 3/92.) ayet-i kerimesi bu meseleye ışık tutmaktadır. Bu ayet-i kerime ashabın paylaşma ve infak anlayışına referans teşkil etmiştir. Yine Rasülullah (sas) sevilen şeyleri Allah rızası için harcamadıkça iyiliğe erişilemeyeceğini vurgulamıştır.
Allah yolunda yapılan harcamaların bir kayıp olmadığını, ahirette mükâfat olarak kendisine geri verileceğini düşünmeli ve ona göre malımızın en güzelini paylaşmalıyız. Nitekim kesilen bir hayvanın eti ihtiyaç sahiplerine dağıtıldıktan sonra geriye ne kadar kaldı diye soran Hz. Peygamber’e (sas), Hz. Ayşe: “kürek kemiğinden başka kalmadı” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Allah Rasulü (sas) “Desene kürek kemiği hariç hepsi bize kaldı” diyerek Allah yolunda infak edilen malın, yapılan paylaşımın ahirette karşılığının alınacağını ifade etmiştir.