Dünya bir damla, âhiret ise sonsuz bir denizdir. Denizi isteyen, damlaya takılıp kalmaz. Ebedî saâdeti arzulayan, fânî sefâlet çarşılarında oyalanmaz. Ahireti isteyen, dünyanın câzibelerine gönlünü kaptırmaz. Yani müʼmin;
‒Fânî istikbal kaygılarıyla ebedî istikbâlini tehlikeye atmayacak.
‒Dünyevî tahsil uğruna uhrevî tahsilden, kendini ve evlâtlarını mahrum etmeyecek.
‒Fânî kazançları elde etmek için, ebedî hayatını riske atmayacak.
‒Dünyanın, âhireti kazanmak için kurulmuş bir pazar yeri hükmünde olduğunu hatırından çıkarmayacak.
Nitekim Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- buyuruyor:
“Dünya mü’minlerin pazarı, gece ve gündüz sermâyeleri, sâlih ameller ticaret malları, Cennet kazançları, Cehennem de zararlarıdır.”
İşte Hak dostu ârif kullar, bu pazar yerinde, Cenâb-ı Hakkʼın kendilerine lûtfettiği canlarını, mallarını ve bütün imkânlarını yine en cömert alıcı olan Allâhʼa takdîm ederek, en kârlı kazanca nâil olan bahtiyar kullardır.
Cenâb-ı Hak bu dünya pazarının en kârlı alışverişini, âyet-i kerîmelerde şöyle haber veriyor:
“Şüphesiz Allâh’ın Kitabʼını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, aslâ zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.” (Fâtır, 29)
“Ey îman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
Allâhʼa ve Rasûlʼüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan Cennetlere, Adn Cennetleriʼndeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allahʼtan yardım ve yakın bir fetih. Müʼminleri (bunlarla) müjdele.” (es-Saff, 10-13)
Dolayısıyla müʼmin, dünya hayatını dâimâ âhiret endişesi içinde yaşayacak… Esas hayatın âhiret olduğu şuuruyla, dünyevî kazançlara da kayıplara da haddinden fazla ne sevinecek ne de üzülecek.
Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hendek Harbiʼnde olduğu gibi, sabırların zorlandığı zamanlarda:
“Allâhʼım! Esas hayat âhiret hayatıdır.”[4] buyurarak, müstesnâ bir sabır, tahammül, metânet ve mukâvemet sergiliyordu. Buna mukâbil Mekke Fethiʼnde olduğu gibi, zafer ve ferahlık zamanlarında da aynı şekilde:
“Allâhʼım! Esas hayat âhiret hayatıdır.” buyuruyordu ki; gönüller dünyaya meyletmesin, gaflet ve rehâvete dûçâr olmasın, gurur, kibir ve enâniyete kapılmasın.
Demek ki mü’min, dâimâ âhiret odaklı bir dünya hayatı yaşayacak. Bollukta şımarmayacak, darlıkta bunalmayacak. “Beyneʼl-havfi ve’r-recâ”, yani Allâhʼın gazabına dûçâr olma korkusu ve ilâhî rahmete nâil olma ümidi arasında, gönül dengesini muhafaza edecek…