Siyaset; devlet-millet idaresine liderlik etme sanatıdır.
İki tip siyasetçi vardır:
Birincisi siyasetin kabul ettiği kimselerdir. İkincisi siyasetin dışladığı kimselerdir. Birinci kısma giren siyasetçileri anlatmaya gerek yok.
Esas mesele ikinci kısma girenleri anlatabilmek ve anlayabilmektir. Siyaset çöplüğünü gezerseniz bunlardan sayısız bulunabilir.
Bir siyasi parti, tabanın isteği üzerine kurulur. Tepeden-tepelerden-hariçlerden gelen taleplerle parti kurulmaz. Tepeden parti kuranların sonu çöplükteki yerlerini almak olur.
•
Peki, siyasetin dışladığı insanlar nasıl anlaşılır?
Siyaset sanatı; yetişme yahut yetiştirilme tarzı itibariyle, kendine güveni zayıf olan kimselerin işi değildir.
Böyle kişiler, ikinci veya üçüncü yöneticiler tarafından emir almaya alışık ve o emirleri yerine getirmeye memur kimseler oldukları için, kendi iradelerini ortaya koyamaz ve emredileni yaparlar. İşte bunlar siyasetin dışladığı kişilerdir.
Diyelim ki, kazara siyasetin bir yerinden tuttu veya tutturdular. Olur ya ahlâkına güvenmişlerdir, bilgisine beceresine inanmışlardır, belki ortak inanç değerleri vardır, ideolojik birliktelikleri mevcuttur falan filan.
Bu halleri görülen birileri, siyasi tarihimiz boyunca vakit vakit iş başına gelmişlerdir lakin ne işlerinde ne siyasette asla başarılı olamamışlardır. Çünkü siyaset dışlamıştır.
•
Siyasetin dışladığı kimselerin ortak özelliği, sürekli inkâr ettikleri ama pençesinden de kurtulamadıkları; “Ben neymişim” bencilliğine kurban olmalarıdır. Bu bir siyasi harakiridir.
Siyasetin dışladığı kimselerin bir başka özelliği de ekmek yedikleri sofrayı kirletmeleri, oturdukları makamları, devlet-millet hesabına değil, kendi hesaplarına kullanmalarıdır.