6.Sözleşme, Uygulandığı Yıllar Boyunca Şiddeti Önleyememiştir
Toplumsal cinsiyet eşitliğini şiddetin önlenmesi için tek reçete olarak sunan bu Sözleşme, toplumsal cinsiyet eşitliği indeksinde üst sıralarda olan ülkelerde, kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz oranlarının niçin yüksek düzeylerde olduğunu açıklayamamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde model ülke olan İskandinav ülkelerinde şiddet ve tecavüz oranları ürkütücü seviyelerdedir. Uluslararası Af Örgütü'nün raporuna göre Finlandiya'da her yıl 50.000 kadın tecavüz ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Danimarka'da 2017 yılında 24.000 kadın tecavüze uğramış veya tecavüz girişiminde bulunulmuştur. Konu ile ilgili Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo, cinsiyet eşitliği açısından ilk sıralarda yer alan İskandinav ülkelerinin şok edici derecede yüksek tecavüz oranlarına sahip olmasının bir çelişki olduğunu ifade etmiştir. Benzer şekilde toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı politikaların uygulanmaya başlamasından sonraki süreçte de, ülkemizde istatistikler şiddetin azalmadığını göstermektedir. Adalet Bakanlığı verilerine göre aile ve asliye mahkemelerinde onaylanan kolluk kuvveti kararları her geçen yıl artmaktadır. Bir bakıma uygulamada olan İstanbul Sözleşmesi ve dayandığı toplumsal cinsiyet perspektifinin hem ülkemizde hem de dünyada şiddeti önlemedeki başarısı oldukça tartışmalıdır.
7.Sözleşme Arabuluculuğu Yasaklamaktadır
Sözleşmenin 48. maddesi arabuluculuğu yasaklamakta, “Taraflar işbu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddete ilişkin olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.” demektedir. Sözleşmedeki şiddetin fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddeti içerdiği göz önüne alındığında, bu maddede sadece fiziksel şiddete yönelik değil, tüm şiddet türlerine yönelik bir yasağın konduğu görülmektedir. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, sözleşmede aileyi koruyabilecek tedbirlere yer verilmemekte, toptancı bir yaklaşımla arabuluculuğun faydalı olabileceği durumlar da dışlanmaktadır.
8.İstanbul Sözleşmesi Dünyanın Pek Çok Yerinde Tepkiyle Karşılanmaktadır
İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet perspektifi şiddetin önlenmesinin vazgeçilemez çözümü değildir. Sözleşmede yer alan bazı maddeler ilk akla gelen anlamlarıyla şiddetin varlığına ilişkin tespitler sunsa da, çözüm reçetesinin toplumsal cinsiyet algısına indirgenmesi ve bu maddelerdeki kavramların tanımlarının belirsizliği sözleşmenin ideolojik yönünü ön plana çıkarmaktadır. Bu nedenle sözleşmenin gündem olduğu ülkelerde güçlü bir muhalefet oluşmuş, toplumsal cinsiyet ideolojik bir kavram olarak değerlendirilmiştir. Sözleşme toplumların yapısını değiştirmeye çalışan gizli gündemli bir metin olarak ele alınmakta; Kilise başta olmak üzere, sağ partilerden, liberal politika karşıtlarından, toplumun farklı kesimlerinden büyük tepkiler toplamaktadır. Bulgaristan Hükümeti 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi'ni reddetmiş, Anayasa Mahkemesi sözleşmenin Bulgaristan Anayasası'na aykırı olduğuna karar vermiştir. Polonya'da 2014 yılında “toplumsal cinsiyet ideolojisi”ni durdurmaya ilişkin parlamento komisyonu kurulmuştur. Hırvatistan'da 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin önemli tepkiler meydana gelmiştir. Hırvat muhafazakârlar, sözleşmenin kadınları koruma argümanı altında “toplumsal cinsiyet ideolojisi”ni teşvik ettiğini ve geleneksel aile değerlerini zayıflattığını ifade etmiştir. Hırvatistan Başbakanı ise, İstanbul Sözleşmesi'nin özünün kadınları şiddetten korumak olduğunu vurgulayarak, hükümetin herhangi bir yanlış yorumlamanın önüne geçeceği vaadinde bulunmak durumunda kalmıştır. Ekvador'un solcu Cumhurbaşkanı Rafael Corrêa, “toplumsal cinsiyet ideolojisini” aileyi yok etmeye yönelik bir araç olarak yorumlamış ve kınamıştır.
9.Aile Kanunumuz Avrupa Konseyi Tarafından Belirlenmektedir
İstanbul Sözleşmesi'nin iç hukuktaki yeri şu şekilde değerlendirilmektedir: “Anayasa m. 90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Sözleşme hakkında, Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. İstanbul Sözleşmesi ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır. Anayasa'nın 11. maddesi uyarınca, İstanbul Sözleşmesi hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”[26] Yapılan alıntıda da belirtildiği gibi, sözleşme hukuk hiyerarşisinin en üstünde yer alarak Anayasa ya da iç kanunla çelişmesi durumunda ulusal hukuki itiraz kanallarını kapatmaktadır. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 2. maddesinin a bendi, kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi'nin esas alındığını belirtmektedir. Dolayısıyla, aileyi koruma kanunumuz, İstanbul Sözleşmesi aracılığıyla Avrupa tarafından belirlenmektedir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi'nin 78. maddesi, sözleşmenin sınırlı sayıda maddesine çekince konulabileceğini belirtmektedir. Bu çekinceler ise sözleşme yürürlüğe girdikten sonra "5 yıl süreyle" sınırlandırılmakta, süresiz çekinceye izin verilmemektedir. Madde 79'a göre 5 yıl sonunda yeniden çekince konmak istenirse GREVIO'ya nedenleri bildirilmek durumundadır. Sözleşmenin çekince konulabilecek maddeleri incelendiğinde 4., 12., 42. maddesi gibi kritik maddelerine çekince konulamadığı görülmektedir. 9.Aile Kanunumuz Avrupa Konseyi Tarafından Belirlenmektedir.
10.Değerlerimizi Referans Alan Yasalar Yapılması Mümkündür
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddetin var olduğu, bunun gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Bu durumun nedenlerinin objektif bir şekilde ortaya konması ve müdahale programları geliştirilmesi gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesini istemek; boşanmak isteyen eşlerin öldürülmesini onaylamak, aile bütünlüğünün korunması uğruna kadının can güvenliğini tehlikeye atmak, kadının yaşadığı her türlü travmatik duruma rağmen evliliği sürdürmeye zorlamak veya kadını sadece ev içi rollerle tanımlamak demek değildir. İstanbul Sözleşmesi'nin iptalini istemek şiddetin araçsallaştırılmasına karşı çıkmak, aile kurumu üzerindeki tahakkümün kalkmasını istemek demektir. Şiddetin önlenmesine ilişkin ülkemizin yerel özelliklerini ve aile kurumunun saygınlığını esas alan tedbirlerin alınması mümkündür. Aile politikaları feminist ideolojilerin insafına bırakılamayacak kadar önemlidir. Ülkemiz hukukçuları, sosyal bilimcileri, aydınları ve alimleri zaman kaybetmeden bu önemli konuda çalışmalar yürütmeli ve inisiyatif almalıdır.
İstanbul Sözleşmesi neden tartışmalıdır? (3)
6.Sözleşme, Uygulandığı Yıllar Boyunca Şiddeti Önleyememiştir
Toplumsal cinsiyet eşitliğini şiddetin önlenmesi için tek reçete olarak sunan bu Sözleşme, toplumsal cinsiyet eşitliği indeksinde üst sıralarda olan ülkelerde, kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz oranlarının niçin yüksek düzeylerde olduğunu açıklayamamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde model ülke olan İskandinav ülkelerinde şiddet ve tecavüz oranları ürkütücü seviyelerdedir. Uluslararası Af Örgütü'nün raporuna göre Finlandiya'da her yıl 50.000 kadın tecavüz ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Danimarka'da 2017 yılında 24.000 kadın tecavüze uğramış veya tecavüz girişiminde bulunulmuştur. Konu ile ilgili Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo, cinsiyet eşitliği açısından ilk sıralarda yer alan İskandinav ülkelerinin şok edici derecede yüksek tecavüz oranlarına sahip olmasının bir çelişki olduğunu ifade etmiştir. Benzer şekilde toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı politikaların uygulanmaya başlamasından sonraki süreçte de, ülkemizde istatistikler şiddetin azalmadığını göstermektedir. Adalet Bakanlığı verilerine göre aile ve asliye mahkemelerinde onaylanan kolluk kuvveti kararları her geçen yıl artmaktadır. Bir bakıma uygulamada olan İstanbul Sözleşmesi ve dayandığı toplumsal cinsiyet perspektifinin hem ülkemizde hem de dünyada şiddeti önlemedeki başarısı oldukça tartışmalıdır.
7.Sözleşme Arabuluculuğu Yasaklamaktadır
Sözleşmenin 48. maddesi arabuluculuğu yasaklamakta, “Taraflar işbu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddete ilişkin olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.” demektedir. Sözleşmedeki şiddetin fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddeti içerdiği göz önüne alındığında, bu maddede sadece fiziksel şiddete yönelik değil, tüm şiddet türlerine yönelik bir yasağın konduğu görülmektedir. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, sözleşmede aileyi koruyabilecek tedbirlere yer verilmemekte, toptancı bir yaklaşımla arabuluculuğun faydalı olabileceği durumlar da dışlanmaktadır.
8.İstanbul Sözleşmesi Dünyanın Pek Çok Yerinde Tepkiyle Karşılanmaktadır
İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet perspektifi şiddetin önlenmesinin vazgeçilemez çözümü değildir. Sözleşmede yer alan bazı maddeler ilk akla gelen anlamlarıyla şiddetin varlığına ilişkin tespitler sunsa da, çözüm reçetesinin toplumsal cinsiyet algısına indirgenmesi ve bu maddelerdeki kavramların tanımlarının belirsizliği sözleşmenin ideolojik yönünü ön plana çıkarmaktadır. Bu nedenle sözleşmenin gündem olduğu ülkelerde güçlü bir muhalefet oluşmuş, toplumsal cinsiyet ideolojik bir kavram olarak değerlendirilmiştir. Sözleşme toplumların yapısını değiştirmeye çalışan gizli gündemli bir metin olarak ele alınmakta; Kilise başta olmak üzere, sağ partilerden, liberal politika karşıtlarından, toplumun farklı kesimlerinden büyük tepkiler toplamaktadır. Bulgaristan Hükümeti 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi'ni reddetmiş, Anayasa Mahkemesi sözleşmenin Bulgaristan Anayasası'na aykırı olduğuna karar vermiştir. Polonya'da 2014 yılında “toplumsal cinsiyet ideolojisi”ni durdurmaya ilişkin parlamento komisyonu kurulmuştur. Hırvatistan'da 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin önemli tepkiler meydana gelmiştir. Hırvat muhafazakârlar, sözleşmenin kadınları koruma argümanı altında “toplumsal cinsiyet ideolojisi”ni teşvik ettiğini ve geleneksel aile değerlerini zayıflattığını ifade etmiştir. Hırvatistan Başbakanı ise, İstanbul Sözleşmesi'nin özünün kadınları şiddetten korumak olduğunu vurgulayarak, hükümetin herhangi bir yanlış yorumlamanın önüne geçeceği vaadinde bulunmak durumunda kalmıştır. Ekvador'un solcu Cumhurbaşkanı Rafael Corrêa, “toplumsal cinsiyet ideolojisini” aileyi yok etmeye yönelik bir araç olarak yorumlamış ve kınamıştır.
9.Aile Kanunumuz Avrupa Konseyi Tarafından Belirlenmektedir
İstanbul Sözleşmesi'nin iç hukuktaki yeri şu şekilde değerlendirilmektedir: “Anayasa m. 90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Sözleşme hakkında, Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. İstanbul Sözleşmesi ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır. Anayasa'nın 11. maddesi uyarınca, İstanbul Sözleşmesi hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”[26] Yapılan alıntıda da belirtildiği gibi, sözleşme hukuk hiyerarşisinin en üstünde yer alarak Anayasa ya da iç kanunla çelişmesi durumunda ulusal hukuki itiraz kanallarını kapatmaktadır. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 2. maddesinin a bendi, kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi'nin esas alındığını belirtmektedir. Dolayısıyla, aileyi koruma kanunumuz, İstanbul Sözleşmesi aracılığıyla Avrupa tarafından belirlenmektedir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi'nin 78. maddesi, sözleşmenin sınırlı sayıda maddesine çekince konulabileceğini belirtmektedir. Bu çekinceler ise sözleşme yürürlüğe girdikten sonra "5 yıl süreyle" sınırlandırılmakta, süresiz çekinceye izin verilmemektedir. Madde 79'a göre 5 yıl sonunda yeniden çekince konmak istenirse GREVIO'ya nedenleri bildirilmek durumundadır. Sözleşmenin çekince konulabilecek maddeleri incelendiğinde 4., 12., 42. maddesi gibi kritik maddelerine çekince konulamadığı görülmektedir. 9.Aile Kanunumuz Avrupa Konseyi Tarafından Belirlenmektedir.
10.Değerlerimizi Referans Alan Yasalar Yapılması Mümkündür
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddetin var olduğu, bunun gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Bu durumun nedenlerinin objektif bir şekilde ortaya konması ve müdahale programları geliştirilmesi gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesini istemek; boşanmak isteyen eşlerin öldürülmesini onaylamak, aile bütünlüğünün korunması uğruna kadının can güvenliğini tehlikeye atmak, kadının yaşadığı her türlü travmatik duruma rağmen evliliği sürdürmeye zorlamak veya kadını sadece ev içi rollerle tanımlamak demek değildir. İstanbul Sözleşmesi'nin iptalini istemek şiddetin araçsallaştırılmasına karşı çıkmak, aile kurumu üzerindeki tahakkümün kalkmasını istemek demektir. Şiddetin önlenmesine ilişkin ülkemizin yerel özelliklerini ve aile kurumunun saygınlığını esas alan tedbirlerin alınması mümkündür. Aile politikaları feminist ideolojilerin insafına bırakılamayacak kadar önemlidir. Ülkemiz hukukçuları, sosyal bilimcileri, aydınları ve alimleri zaman kaybetmeden bu önemli konuda çalışmalar yürütmeli ve inisiyatif almalıdır.
Ekleme
Tarihi: 18 Ağustos 2020 - Salı
İstanbul Sözleşmesi neden tartışmalıdır? (3)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.