“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin.” Peygamber Efendimiz (sav)’in o güzel sözlerini bir kez daha hatırlatan şartlar içinde bulduk kendimizi. Bu kıymeti bilinmesi gerekenler içinde beni yani hepimizi yakinen ilgilendiren boyutu “hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini bil” kısmıdır.
Sağlığın kıymetini bilmek bu çağda oldukça zor. Neden diye sorarsanız? Yıllarca hayatımıza yerleşmiş olan beslenme alışkanlığımız. Mesela kan şekeriniz yüksek ve şekerli bir şey yememeniz gerekiyor. Lakin alışkanlıklarınız sizi bırakmıyor. Sadece alışkanlıklar mı? Sizi sevenler, önünüze tatlılardan güzel bir ikram sunan eşiniz dostunuz: “Bu kadardan bir şey olmaz, yiyiver” diyor. Bir dayanıyorsunuz, iki öteliyorsunuz, üç hayır diyorsunuz ama dört damağınız lezzetle buluşuyor.
Sağlığın kıymetini bilmek, hep beslenmekten geçmeyebilir bazen de yememek insanın sağlığını koruyucu bir unsur olabilir. İnsan bedenini dinlendirmek zorunda. Belki de Rabbimiz o yüzden Ramazan orucunu bedenimizin dinlenmesi ve sağlığımız için bize farz kılmıştır.
Sağlığını korumak için aslında büyük bir irade sahibi olmak gerektiğini de fark etmiş bulunuyoruz. İnsanın hareketten düşmemesi ve boğazını kısması sanırım bu işin zirve noktası. Bir de bedenini meşgul edecek bir işin olması. “Hareket insanı açar” derdi babam. Sonra: “Ayağını sıcak tut, başını serin. Kendine bir iş bul düşünme derin” ifadesi ile zihnini de bedenini de dinç tutuyordu.
“Hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini bilmek” bu “özgürlük çağında” pek mümkün değil galiba. Çünkü herkes istediğini yapmakla serbest bırakılmış. Bu da gençleri abur cubur yemeye, ambalajlı yiyeceklere yöneltmiş.
Bu ambalajlı yiyeceklerin bazıları alışkanlık yapma özelliğine sahip. Ellerinden bırakamasınlar diye içine kattıkları katkı maddeleri ile özgür gençlerimizi bağlayıveriyorlar.
Belki de sağlığımızı korumak için yapmamız gereken temel mesele sağlıklı beslenmenin yanında hayatla ölüm hakikatini kavramak olabilir. Kaliteli bir hayat yaşamak, sağlıklı olmak bu dönemin öncüllerinden.
Aslında her şeyi Peygamber (sav)’in sözlerine bağlayıp onun güzel yaşantısını örnek almak desek de onu icra etmek kolay bir iş değil. Sabah erken kalkıp namaza çıkmak o vakitlerde salgılanan gazı nefeslenmek sağlığa büyük faydalıdır derler ama sabah namazındaki cemaatin sayısından bellidir insanların ilgisi.
“Sağlığın kıymetini bilmek” kelimesi genellikle hastalık yapıştığı zaman söylenen bir ifadedir. İnsanlar hasta olayım diye çaba sarf etmezler ancak keyiflenerek vakit geçirmek, eğlenerek kendinden geçmek gibi düşüncelerle hayatını heba edebilir.
Tüm bunların ötesinde bütün hayatı boyunca sağlığına iyi bakmaya çalışsa da vücudunda çıkan herhangi bir hastalıktan dolayı hastane koridorlarında ya da odalarında vakit geçirmek durumunda kalabilir insan. “Bu hayat benim hayatım değil mi? Bu beden benim bedenim değil mi? İstediğimi yaparım gibi saçma sapan sözlerden uzak durarak hayat Allah’ın verdiği bir emanettir şuuruyla yaşamak gerekiyor. Akıl diye verilmiş nimetin en büyük vazifesi belki de emaneti muhafaza etmek ve teslim vakti gelince de fazla yıpratmamış bir şekilde huzura yöneltmektir.
Herkes ölecektir ama nasıl öleceğinden daha önemlisi niçin öleceğindir. Ulvi bir gayeye vakfedilmiş bir hayatı yaşarken üzerine bela şimşekleri yağsa da amacın doğrultusunda yaşadığı için kendini mutlu hissedebilir ademoğlu.
“İnsanlar iki şeyin kıymetini bilmez” diyen Canım Efendim (sav) çok doğru söylemiş. Sağlık ve boş vakte dikkat....