Böyle bir başlık attıktan sonra bazılarının aklına tepkisel olarak “iktidarın yalanları” şeklinde bir kavram düşebilir. Aslında “onların yalanları” ile “bunların yalanları” arasında bir kıyaslama yapmak değil meselem. Direkt olarak “yalan” kelimesi üzerine düşünmek ve konuşmak gerekiyor.
Yalan nedir? Yalan nasıl söylenir? Yalanın özellikleri nelerdir? Yalancının özellikleri nelerdir? Yalanın sonuçları neler olabilir? vs. gibi bir sürü soruların peşinde değilim tabii ki... Toplumda herkesin bildiği şeyler bunlar.
Belki de vurgulamak istediğim noktası şurası: Yalan işe yarar mı? İşte bu soru yazının hedefidir. Hemen işaret edelim “amaca giden her yol mübahtır” fikrini kabullenmiş zihniyetler, toplumun zayıf tarafına yüklenecekler ve kolayca teslim alacaklardır.
Bir yalan çokça tekrar edildiğinde toplumda inananların sayısı artmaya başlar, gibi bir kanaat eskiden beri vardır. Köyün üst tarafında yalan atar; alt tarafına gidince o yalana kendisi de inanır, derler ya. Bunun gibi belli zamanlarda tekrar edilen bir yalan ise kalıcı olacaktır. Malumdur ki atılan çamurun izi kalır.
Karşısındaki insanı, hiçbir ahlaki ölçü ve değer tanımadan, yalanlarla yok etmeye çalışan ve buna inanacak insanların da var olacağını hatta yalanı piyasaya çıktığında çok da büyük bir pişmanlık duyması gerekmediğine inanan siyasetçiler maalesef ekranlarda.
Doğru kaynaktan bilgi almayan, yanlış bilgiyi de mal bulmuş mağribi gibi ölçmeden, tartmadan, araştırmadan söyleyen insanın yaptığı şey, kendi geleceğini bombalamaktır. Kendi şahsiyetini yerle bir etmektir. Tabii şahsiyet varsa. Lakin onu idraki ve gözü kapalı takip edenler, bu yalanların niçin atıldığını biliyor ve bilinçli bir şekilde devam ettiriyorsa o toplumda da bir hayır kalmamıştır.
Bir olayın, bir durumun hangi isimle isimlendirildiği de önemlidir. Aynı fotoğrafa farklı açılardan bakıldığında iki türlü ya da daha fazla yorum yapabilme imkanı varsa muhalefet olarak, iktidarı yıpratıcı olanını tercih etmesi tabii bir sonuçtur. Yorumlanabilecek bir durum yokken apaçık ve gündüz vakti, toplumun ağzının içine baka baka söylenen yalanlar nasıl alkışlanabiliyor. İşte bunu anlamak çok güç.
Memlekette bazıları yalan atıyor, bazıları temel atıyor? Temelindeki yalanla inşa edilmiş muhalefet anlayışları, iktidar oldukları vakit, acaba ne yapacaklar? Çok, çok özür dilerim. Onlar asla iktidar olamayacaklardır, değil mi? Ülkemizde yatsı ezanları okunduğu müddetçe yalanın yok olması mukadderdir. Doğruluk dini İslamın sancaktarlığını yapan ataların evlatları yalancılara asla geçit vermeyecektir.
Esasına bakarsanız memlekette yalan söyleyenler, ezberletilmiş sinema repliklerini terennüm etmektedirler. Sadece rollerini çok gerçekçi oynamaktadırlar ki birçok kişi kandırılıyor.
Biri laf yapar, diğeri icraat yapar. İnsana güven veren şey lafın icraatı değil, icraatın söz söylemesidir. “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” diyenler ve doğruluktan ayrılmayanlar, milletin hizmetinde gece gündüz koşanlar, geleceğe umutla ve gerçeklikle bakanlar bir gün mutlaka karşılığını bulacaktır. “Görmediğin rüyayı gördüm diye anlatmayın, bu yalan olur” buyuran Peygamber Efendimiz (sav) yalanın en kör noktasını bile işaret etmektedir. Yani yalanı aklınıza bile getirmeyin demek istemektedir adeta.
Çiğ süt emmiş insanoğlu menfaatlerinin, hedeflerinin ve çıkarlarının çakıştığı noktada yalana baş vurmaktan, eğip bükmeden başka çare olamayacağını düşünür çabucak. “İnsan, yalan söyleye söyleye yalancılardan yazılır ve cehennemdeki yerini hazırlar. İnsan, doğru söyleye söyleye doğrulardan yazılır ve cennetteki yerini hazırlar.”
Çok fazla uzatmaya gerek yok. Yalan söyleyen bir muhalefet, ne gönülleri ne de hedefleri "bir"leştirir ne de hedeflerine varabilirler.
“Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter” buyuran kutlu sözlere kulak verip “bir fasık haber getirdiğinde onun doğrusunu araştırın” emirleri gözler önündeyken, tarihine, milli geleneklerine bağlı olan fıtratı bozulmamış necip Türk milleti doğruluktan yana dimdik duracak ve yalana geçit vermeyecektir.