Onu neden bu kadar çok anlatma isteğim olduğunu biliyorum. Yeni bir bilgiyi, yeni bir durumu, yeni bir düşünceyi keşfettiğimde paylaşmayı çok sevdiğimi fark etmiş bulunuyorum.
Şimdi... Aylık olarak takip ettiğim Derin Tarih dergisinin 113. Ağustos 2021 sayısında muazzam bir insanla tanıştım. Sanki dünyada yeni bir kıta keşfetmiş gibi heyecan duydum. Kaybedilmiş malını bulan adam gibi ya da çölde suya kavuşan bir yolcu gibiyim.
Aynı davanın yollarında yürüyen, aynı gayretler içinde çabalayan insanların, aynı zaman dilimi veya aynı mekanda yaşamış olması söz konusu olmasa bile aralarında zuhur eden muhabbet gönlümü bir kez daha sardı, sarmaladı...
Çünkü derginin kapağında "Ufku Kıtaları Aşan Seyyah" üst başlığı ile Abdürreşid İbrahim Efendi kapak konusu yapılmıştı.
Ne zaman ve nerede doğdu belki çok önemli değil... (Buharalı bir Özbek ailenin çocuğu olarak 23 Nisan 1857’de Sibirya’da Tobolks ilinin Tara kasabasında) Daha çok nerede öldüğü dikkat çekici: 17 Ağustos 1944, Tokyo... Lakin tüm bunlardan daha da önemlisi 87 yıllık ömrü içinde neler neler yaptığıdır.
Onu, benim için değerli kılan şey aynı inanç ve eylem çerçevesinde mücadele ediyor olmamızdır. Osmanlının son döneminde ünyaya gelmiş ve İslam için çırpınmış, dünya kazan ben kepçe diyerek diyar diyar dolaşan gayretkeş eğitimci bir mücahit olmasıdır.
Osmanlı'nın büyük bayramı Kut’ül Âmâre Zaferini yıllar sonra öğrendiğimizdeki hissimizi bir kez daha yaşıyorum. Yakın tarihimizde imkansızları zorlayan ne mücadeleci insanlar varmış, diyorum. Bizler gibi doğduğu mekana bağlı kalan ve bulunduğu yerde değer katmaya çalışan insanların yanında rüzgarların ulaştığı iklimlere din-i mübin İslamı götürmeye çalışan nice ilim erbabı insanlar vardır. Bir devlet görevlisi olarak gidip bir şeyler yapmak farklı bir şey bir de kendi gayreti ile mücadeleyi başlatması apayrı bir şey. Zaten beni etkileyen de beni hayran bırakan şey de burası.
İslam için bir şeyler yapmalıyım gayreti ile İstanbul’dan Rusya’dan Batıdan Afrika'dan tâ Japonya’ya... O kadar değişik ülkede bulunmuş İslam adına konferanslar vermiş, dergiler çıkarmış, dernekler kurmuş bir yiğitten bahsediyoruz. Abdurreşit İbrahim Efendi...
Dergide onu tanıtan ilk yazının alt başlığında yazan ifadeyi burada zikretmem lazım. "İslam dünyasının büyük sarsıntıların ve krizlerin içinden geçtiği bir zaman diliminde yaşamış, İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali, yangın söndürebilmek için elinden ne gelirse yapmaya, yetişebildiği her yere koşmaya, sürekli anlatmaya ve bir şeyleri değiştirmeye çabalamış 87 yıllık dopdolu bir ömrün heyecanlarını, umutlarını ve hedeflerini kendisinden sonra geleceklere ilham kaynağı olarak bırakıp 17 Ağustos 1944’te Japonya’nın başkenti Tokyo’da rahmetine kavuşmuş, İslam coğrafyasının karanlık gecelerinde ateş böceği misali ışık saçan Abdurreşid İbrâhim Efendinin hayatı ve mücadelesi...
Abdurreşid İbrahim Efendi, hem bir Münevver, hem Müslümanlara şuur kazandırmaya çalışan bir âlim hem de yeri geldiğinde cepheye koşan bir mücahittir. Hayatı boyunca hangi İslam ülkesine kor düşse, gerekirse bir başına, oraya bir avuç su taşıdı.... Rusya müslümanlarına bedava kitap da atabilmek için matbaa kurmuş, pek çok kitap yazmış, aldı sayısız gazete ve mecmua yayınladığı İslam coğrafyasına adım adım gezerek verdiği konferanslarla bir kandil misali aydınlattı ümmet-i Muhammed’i...Tükenmeyen bir enerji ile son nefese kadar İslam’ın hizmetine verilmiş bir bereketli ömürden nasibimize düşen satırlar... diye tanıtım yapan yazılar var. Siz bu satırları okuyan biri olsanız merakınızla heyecanımız izdiham yapmaz mı zihninizde?
İslam dünyasının dört bir yandan saldırıya uğradığı ve parçalanmaya başladı bir zaman diliminde yaşayan Abdurraşid İbrahim, bütün imkansızlara ve zorluklara rağmen Müslümanları uyandırmak için elinden geleni yaptı, cümlesi, siz okullarımı da hayran bırakmaz mı kendisine...?
İstanbul’da yaşadığı yıllarda Namık Kemal, Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa, Münif Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Mehmet Akif, Eşref Edip, İzmirli İsmail Hakkı gibi Osmanlı ilim, fikir ve edebiyat adamlarıyla dostluklar kurmuştur. Mehmet Akif Ersoy’la sahurlar a kadar sohbet etmiş...
Abdurreşit İbrahim Efendi o sohbetlerde: "Ah Akif... Ne yapayım ki senin kalpleri tutuşturan şiirlerine can verecek yaşta değilim. 20 sene evvel bunları yazmış olsaydın kim bilir bunlar bana daha ne büyük kuvvet vermiş olacaktı. Bütün Asya’yı ve Afrika’yı gezdim dolaştım senin gibi şair görmedim..." diyor Abdürreşit İbrahim Efendi... (Devam Edecek)