Davet ve tebliğ yapmayan peygamberi anlayamaz, diye düşünüyorum. Belki eksik, belki hatalı bir çıkarsama ama temel düşüncem şudur: İnsanları uyarmak ve korkutmak göreviyle insanların arasından seçilmiş peygamberler, gönderildikleri toplumları evvelen yanlış inançlardan sakındırmış, sonra da yanlış davranışlarını bertaraf etmek için çaba sarf etmişlerdir. Bataklığın adı yanlış inançtır. Hatalı davranışlar ise sivrisinekler konumundadır. Bataklığı kurutmadan yani yanlış inançları kaldırmadan hakikatı ortaya koymaya çalışmak kolay gibi gelse de zayıf ve tutarsız sonuçlara sebep olur. Olması gereken zor gibi görünse de doğrusudur. Daha farklı ifadesiyle rabbimizin tercih ettiği bir yol değildir.
Kelime-i tevhid’in ilk bölümü olan “lâ ilahe” zaten bunun ifadesidir. Önce la süpürgesi ile bütün sahte ilahları, putları, tanrıları, tağutları süpürmek arkadan hemen “illallah” tevhidini dikmektir.
Tebliğ ve davet çalışmalarına zihin yormadan, bu konuda gayretli olmadan Hz. Peygamberi (sav) anlamak eksik olur. Evet, diğer sünnetleri uygulamak değerlidir ama bir nebze de amacı anlamamak anlamina gelir. Kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmadan tebliğ yaptığını düşünenler, bir müddet sonra inşa ettikleri anlayışın hangi modern anlayışların peşinde savrulduğunu geç fark edeceklerdir.
Maalesef Müslüman vasfını kimseye kaptırmayan ve kendilerini de bu vasıfla anılmasından hoşlanan insanlar, günahlar içindeyken kalplerindeki imanın hassasiyeti yıpranmış, örselenmiş olur. Günahlar, Müslümanların kırmızı çizgileridir. Günlük hayatının sınırları içinde çizgilerini koruyanlar, şahsiyetli/karakterli sağlam Müslümanlar olarak bilinirler.
Modem hayatım takdim etmiş olduğu renkli, gevşek, eğlenceli, sorumsuz, sapık anlayışların rüzgarında savrulup giden nesillerimizi, ellerinden tutup sahil-i selamete/doğru yola çıkarmak için üç cümle kurduğunuzda en yakınındaki zeki insanlar bile: “Aman karışma, aman kınama... Senin de evladın var. Sen önce kendine bak gibi haklı görülebilir sebeplerle hak sesi susturmaya çalışıyorlar.
Evet, İslam’a davet ve tebliğ kitaplarını vb. okuduğumuz da bizleri uyaran ayet ve hadisler yüreğimizi titretiyor, hatta bazen tehditlerle karşılaşıyoruz.
“Ya İslam’a davet edersin ya da onlar gibi olursun. Zulme rıza zulümdür...” gibi ifadeler meselenin önemine vurgu yapar. Öyleyse ne yapmak gerekir. Susmalı mıyım, yoksa çılgınca davet mi etmeliyim diye sormaktır beklediğimiz.
Çok defa “sen söyleyince bir şey değişmiyor ki” gibi mantıksal saplantılar insanı kör kuyulara atıyor ve elini kolunu bağlıyor. Hâlbuki namaz kılınca nasıl vazifeni yerine getirmiş olursan... Sen oruç tutunca nasıl ibadetini yerine getirdiysen aynı şekilde tebliğ ve davet yapacaksın... Onun da farzını, sünnetini, edebini öğreneceksin ve onu da yapacaksın. Baskı yok, zorlama hiç yok... Son tahlilde kişileri özgür bırakacaksın.
Çoğu yanlışın arkasında cehalet var, maalesef toplumsal yönlendirme var. Dikkat ederseniz herkes yakın çevresinin etkisi altında. İyi bir çevre söz konusuysa kişiyi olumlu etkiliyor. Farklı maalesef günaha da olabiliyor. Allah (cc) bir âyet-i kerimesinde “Oturan Müslümanlarla cihad eden Müslümanları ayıracağını buyuruyor. Sonra da hepsini de bağışladığını” söylüyor. O zaman oturan Müslüman olmak mı yoksa cihad ile Müslüman olmak mı istersiniz, karar verin.
Kendi adıma sokakta sigara içerek gezen ufak çocukları gördüğümde uyarmaya çalışırım. Küçük yaşta öyle bir şeye kalkışmak milletin geleceği için hiç iyi değil. Bazen denk geldiğinde parklarda uygunsuz, özgürlük ve özel hayatı birbirine karıştırmış gençleri bakışlarımla uyarır, edepli olmalarını tavsiye ederim.
Bunlar gerçekten çok küçük şeyler, çok sıradan şeyler, basit şeyler. Yüzeyde kalıp derine inmeyince felaketin boyutlarını fark edemiyoruz. Birçok yanlış inanç üzerine temellendirilmiş düşünceler ve davranışlarla uğraşıyoruz.
Bir peygamber gayreti, bir peygamber sabrı, bir peygamber nefesine büyük ihtiyaç var. Alimler, peygamberlerin mirasçısıdır. İnsan da bildiğinin alimidir, inandığının da savaşçısı. Önce bilmek ve öğrenmek, ardından harekete geçmek gerekmektedir. Hareket berekettir. “Her eylem yeniden diriltir beni” diyen şair ne güzel demiş.