Ayet ve hadislerden ve basiret ashâbının sözlerinden anlaşılan odur ki, kalb hastalığının temel sebebi şehvetlere uymaktır. Hastalığın sebebi bu olunca, onun ilacı da bu sebebi ortadan kaldırmak, yani şehvetlere muhalefet etmek ve onları terk etmektir. Bunun böyle olduğunu gösteren bazı nasslar ve sözler şöyledir:
"RABBİnden korkup nefsini hevadan çekenlerin yeri cennettir." (Nâziât, 40, 41)
Heva, nefsin şehvet ve istekleridir. "Bunlar o kimselerdir ki, ALLAH kalplerini takvaya yönlendirmiştir." (Hucurât, 3)
Kalplerin takvaya yönlendirilmesi, onların şehvetlerin muhabbetinden ve bağlılığından kurtarılmasıdır.
Dâvûd (as)’ın sözü: "Dünya şehvetlerinden sakının. Çünkü bu şehvetler sizinle ALLAH Teâlâ arasındaki perdelerdir."
İsâ (as)’ın sözü: "Dünyanın geçici şehvetlerini ahiretin ebedî şehvetleri için terk edene ne mutlu!"
"Küçük cihaddan büyük cihada döndünüz." (Geçti) Küçük cihad, düşmanla savaşmak, büyük cihad ise nefisle savaştır. Bu cihadın büyük olması hem daha zor olmasından, hem de sonuçlarının daha önemli olmasındandır. Çünkü bu cihadı kazanmanın mükâfatı ebedî cennet, onu kaybetmenin cezası da ebedî cehennemdir. "
Mücâhid, ALLAH Teâlâ'ya itâat etmek için kendi nefsiyle savaşandır." (Tirmizî, İbnu Mâce)
Sufyân es-Sevrî'nin sözü: "Nefsim kadar güçlü bir hasımla mücâdele etmedim."
Eb’ul-Abbas el-Musilî'nin sözü: "Ey nefis! Sultanlar gibi dünya zevkine sahip değilken, ne diye onu bırakıp ahiret zevki için çalışmıyorsun? Bu gidişle bunu da kaybedersin. İki yönlü hüsranına yanmaz mısın?"
Hasan-ı Basri'nin sözü: "En serkeş hayvan, nefis kadar şiddetle gemlenmeye muhtaç değildir."
Yahya İbni Muâz'ın sözü: "Riyazet’in kılıçlarıyla nefsini yenmeye çalış. Bu kılıçlar dört tanedir. Birisi kût-i lâyemût miktarı az yemek, birisi göz kapamak miktarı az uyumak, birisi ihtiyaç miktarı konuşmak, birisi de eziyetlere katlanmaktır. Kut miktarı yemekle şehvetler ölür, göz kapamak miktarı uyumakla irade güçlenip bilenir, ihtiyaç miktarı konuşmakla dil âfetlerinden selâmet bulunur, eziyetlere katlanmakla da maksada (ALLAH Teâlâ’nın rızasına ve cennete) ulaşmak gerçekleşir.",
"İnsanın düşmanları üçtür. Bunlar dünya, şeytan ve nefistir. Dünyanın şerrinden sakınmak zühd ile, şeytanın şerrinden sakınmak onun dediklerine muhalefet etmekle, nefsin şerrinden sakınmak da şehvetleri terk etmek iledir." Bir hakimin sözü: "Nefsin kendisine gâlip geldiği insan, şehvetlerin esiri, hevâ ve heveslerin mahkûmu hâline gelir. Nefis, onun iradesine vurduğu yularla kendisini istediği her yere çeker."
Cafer İbni Humeyd'in sözü: "Ahiret nimeti ancak dünya nimetini terk etmekle kazanılır."
Ebu Yahya el-Verrak’ın sözü: "Nefsini şehvetlerle razı eden kimse, kalbine pişmanlık ağacını diker."
Vuheyb İbni Verd'in sözü: "Dünya şehvetlerini seven, kendisini zilletlere hazırlasın. Çünkü her bir şehvetin bedeli bir zillettir."
Yûsuf (as)'ı günaha davet eden kadın, yıllarca sonra onun Mısır sultanı olduğunu öğrenince şunu söylemiştir: "Hırs ve şehvet bizi sultan iken köleleştirdi. Sabır ve takva ise Yûsuf’u köle iken sultanlaştırdı." Yûsuf (as) kadının bu sözünü duyunca, Kur’ân'ın anlattığı ifade ile, "Kim takva gözetir ve sabrederse, hiç şüphesiz ALLAH iyilik yapanların (iyi davrananların) amelini zayi etmez." (Yûsuf, 90) demiştir.
Bu örnek sözleri çoğaltmak mümkündür. Ancak kısaca söylemek gerekirse, bütün âlimler ve hikmet sahibi kimseler ittifak etmişlerdir ki, ahiret saadetine giden yol, nefsi heveslerden ve şehvetlerden olabildiğince uzak tutmaktan geçer. Bu sebeple buna inanmak vaciptir. Ahiret saadetini kazanmak için de dünyadan zarurî olan şeylerle ve zorunlu miktarlarla yetinmek lâzımdır. Bunlarla yetinebilmek ise ancak, ALLAH Teâlâ'nın marifeti, muhabbeti ve zikriyle mümkündür.