Ülkemizde 21 Temmuz'da gösterime giren "Oppenheimer" adlı filmde Amerikalı fizikçi Julius Robert Oppenheimer'ın hayatın konu ediliyor ve onun İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bombasının geliştirilme sürecindeki rolü gözler önüne seriliyor. Filme 100 milyon dolar bütçe ayrıldı. Filmin yönetmeni Christopher Nolan ve oyuncu kadrosunu Cillian Murphy, Robert Downey Jr., Matt Damon, Emily Blunt, Rami Malek, Florence Pugh, Josh Hartnett, Casey Affleck, Kenneth Branagh, Jason Clarke, Benny Safdie, Dane DeHaan, Jack Quaid, Matthew Modine, Dylan Arnold gibi isimler oluşturuyor. Film, ABD'deki ilk hafta sonunda 80.5 milyon dolar hasılata imza atarak beklentilerin üzerinde bir performans gösterdi ve analistlerin ön gördüğünden iki kat fazla hasılat elde etti. Sinema salonlarını dolduran dikkatli izleyiciler Nolan'ın filminde tarihsel bir hata olduğunı fark etti. 1945 yılında Japonya'da ilk atom bombasının başarılı bir şekilde kullanılmasının ardından geçen bir sahnede Los Alamos sakinlerinin üzerinde 50 yıldız yer alan Amerikan bayraklarını salladığı görülüyor. Amerika'daki 50 eyaleti temsil eden bu yıldız sayısı günümüzde doğru olsa da filmin geçtiği 1945'te durum böyle değildi. O dönem bayrakta sadece 48 yıldız vardı çünkü ne Alaska ne de Hawaii eyalet değildi.
J. Robert Oppenheimer, 2. Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi'nin lideri olarak tanınıyor. Manhattan Projesi, ABD tarafından geliştirilen ve ilk nükleer bombanın yapımını amaçlayan gizli bir programdı. Robert Oppenheimer, döneminin önde gelen bilim insanları ile birlikte bu proje kapsamında Los Alamos'ta nükleer silahın tasarımı ve geliştirilmesi üzerine çalıştı ve nihayetinde 1945 yılında Trinity Testi ile dünyanın ilk nükleer patlamasını gerçekleştirdi. Ancak nükleer silahların kullanımı konusundaki etik ve siyasi kaygılar, Oppenheimer'ı da etkiledi. Savaş sonrasında, Amerika'nın nükleer politikaları ve güvenliği konusunda eleştirel tavırları ve komünist bağlantıları nedeniyle hükümet tarafından riskli görüldü ve 1954 yılındaki güvenlik soruşturması sonucunda federal güvenlik sertifikasını kaybetti. 1967 yılında hayatını kaybeden Robert Oppenheimer'ın ismindeki kara leke, ancak 2022 yılında tamamlanan soruşturmalar sonucu temizlendi. "Oppenheimer" filminde başta Robert Oppenheimer olmak üzere Albert Einstein'dan Richard Feynman'a, Edward Teller'dan Enrico Fermi'ye ve Werner Heisenberg'e dek tarihe adını altın harflerle kazımış pek çok bilim insanını gördüğümüzde, Christopher Nolan'ın heyecanını seyirci olarak bizler de hissedebiliyoruz. Üstelik bu biyografinin, Oppenheimer'ın olduğu kadar atom bombasının da hayat hikayesi olduğunu söyleyebiliriz. Atom bombasının doğumuna giden yolu, yaratım sürecini, ortaya çıkışını ve kısmen de olsa sonuçlarını görüyoruz. "Oppenheimer", biyografi türünde bir film olsa da ele aldığı konu ve dönem nedeniyle belli bir politik duruş sergilememesi, neredeyse mümkün olmayan bir yapım. Christopher Nolan da film boyunca gerek atom bombasının atılacağı şehirlerin seçildiği sahne gerek Oppenheimer ile Harry Truman arasında Oval Ofis'te geçen diyalog gerekse de savaşın bitmesi için icat edilen korkunç derecede ölümcül bir silahın savaş bittiği halde sırf güç gösterisi için yine de kullanılmak istendiğinin karakterlerin diyalogları ile tekrar tekrar yansıtılması gibi sahnelerle politik duruşunu net bir şekilde belli ediyor. Christopher Nolan, nükleer silahlara, savaşa, şiddet araçlarına ve insanlığı değil de gücü ve gelişmeleri ön planda tutan politikacılara ve bilim insanlarına dair izleyicinin zihninde pek çok soru işareti ve duygu uyandırıyor. Aslında Christopher Nolan, filmin özetini, Oppenheimer ile Einstein arasındaki gizemi sonradan çözülen diyalogda deşifre ediyor. Atom bombasının, dünyanın sonunu getireceğinden endişeleniyorlar ve bir bakıma gerçekten de getiriyor. Bu dünyanın sonu geldiği hissi ve gördüğümüz karakterlerin her birinin ve dolaylı yoldan izleyici olarak kendimizin de tehlikede olduğumuz duygusu en başından en sonuna dek hissettiriliyor. Bütün filmi, diken üstünde izliyoruz.
"Oppenheimer" filminin ağırlığını yüklenen Cillian Murphy, J. Robert Oppenheimer'a hayat vermek konusunda gerçek anlamda bir ustalık eseri sergiliyor ve 2024 yılı Oscar adayları arasında güçlü bir rakip olacağı izlenimini şimdiden veriyor. Sinemasal olarak konuşmamız gerekirse oyunculuklarından kurgusuna, hikaye anlatımından ses dizaynına dek dikkate değer bir yapım ile karşı karşıyayız. Üç saatlik uzunluğuna rağmen izleyicisini sıkmamayı başaran, gerilim filmi olmadığı halde yalnızca vermek istediği mesajı verebilmek adına seyircisini tüm süre boyunca germeyi başaran, iyi dizayn edilmiş, sert ve gerçek anlamda çarpıcı bir iş olduğunu söyleyebiliriz.