Ülkemizde 5 Mayıs'ta vizyona giren, Julius Avery imzalı “The Pope’s Exorcist (Şeytanın Düşmanı)” filmi aslında her ne kadar gerçek bir öyküden, yani Vatikan’ın baş şeytan kovucusu olarak bilinen Gabriele Amorth’un (1925-2016) hayatından kesitler sunduğu iddiasında olsa da, film özellikle Vatikan çevresinde daha gösterime girmeden çokça eleştiriye uğradı. Filmin oyuncu kadrosunda Russell Crowe, Daniel Zovatto, Alex Essoe, Franco Nero, Laurel Marsden ve Cornell John bulunmakta. Filmin giriş sahnesi, 1987 yılında İtalya’nın Calabria bölgesinde yer alan Tropea kentinde iblisin musallat olduğu bir şeytan kovma seansıyla yapıyor. Çokça Hristiyan ayini ve haç çıkartma görüntüleri eşliğinde bir şeytan kovma olayına tanık oluyoruz. Ve şeytan kovucusu pozisyonunda ise akademi ödüllü Russell Crowe karşımıza çıkıyor. Bu sahnede Amorth rolündeki Russell Crowe'un şeytanı kandırmayı başardığını gördüğümüzde her ne kadar filmle ilgili umutsuzluğa kapılsak da, ilerleyen sahnelerde heyecan dolu görüntüler izleme fırsatı buluyoruz.     Filmin gerçek hikayesi, 1987 yılında İspanya'nın Castilla şehrinde gerçekleşiyor. Fedakâr anne Julia (Alex Essoe) eşinin trafik kazası sonucu ölümüyle iki çocuğu olan Amy ve Henry (Peter DeSouza Feighoney) ile yaşamaya başlar. Ancak bu kaza, özellikle araç içinde olan Henry’de bir travma yaratır. Uzun süre tüm aile fertleriyle iletişimini keser. Ve kendilerine babalarından kalan bir manastır olan San Sebastian Manastırı'na bakıp hemen satmak amacıyla İspanya’ya gelirler. Fakat günler sonra Henry’de tuhaf durumlar, hareketler baş gösterir. Tıp yetkilileri duruma çare bulamaz. Bir süre sonra manastırda bulunan başka bir din adamı olan Esquibel’in gayretleri ve de şüphesinin olması nedeniyle şeytan kovmada uzman Amorth’a ulaşılır. Amorth çocukla görüştüğünde şeytanın onu ele geçirdiğini anlar. Ancak bu kez durumu daha zordur. Zira çocuğun vücuduna hakim olan şeytan, her iki din adamının geçmişlerindeki açıklarını bulur ve de onların zaaflarıyla onları da fethetmeyi ve savaşı kazanmayı hedefler. Zira şeytan en çok zaaflardan ve korkulardan beslenir. Bu şeytanın adı da, Hristiyanlıkta cehennemin yedi prensinden biri olarak kabul edilen Asmodeus'tur. Gerçekten de Amorth’un 2. Dünya Savaşı sırasında partizan saflarında iken kendisini ölü göstererek cepheden diğer arkadaşlarının ölmesine rağmen sağ kurtulması kendisinde bir travma oluşturmuştur. Diğer din adamının ise yine bir ilişkiden kaynaklanan sorunu vardır. Ancak hikaye bunun dışında mekan olan manastırdan taşarak 1400’lü yıllardaki İspanyol engizisyonuna uzanır. Nerede ise engizisyondaki tüm dini uygulamalar şeytana yorulur. Geçmişe uzanan, Vatikan’ı da kuşatan bir şeytan komplosunun şifrelerine ulaşılır. Şeytanın insan bedenini ele geçirmesi üzerine birçok film yapıldı, bu film de onlardan biri ama seyircinin odaklanmasının bozmayacak, akıcı bir kurguya sahip. Filmin odak noktasındaki hikayeden kopan sahneler yok, filmin temposu hiç düşmüyor diyebiliriz. Korku ve gerilim türünü sevenlerin kaçırmaması gereken bir film.