casino siteleri 2025 güvenilir casino siteleri casino siteleri 2025 güvenilir casino siteleri deneme bonusu 2024 deneme bonusu veren siteler güncel deneme bonusu veren siteler deneme bonusu yeni deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler yeni deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler yeni deneme bonusu veren siteler yeni

Yasin KESKİN
Köşe Yazarı
Yasin KESKİN
 

"Bu kadarına da pes artık!"

Bu cümle, artık toplumsal hayatımızda olağanüstü sıradanlaşan olaylar karşısında içimizden geçen, bazen de dilimize doladığımız bir çığlık. Tıpkı Karacabey'de yaşanan hırsızlık teşebbüsünde olduğu gibi. Güpegündüz, insanların arasında, kilitli bir motorun sepetinden kask çalmaya kalkışan, son anda fark edilince de hiçbir şey olmamış, hatta kendi malını alıyormuş gibi bir pişkinlik sergileyen küçük yaştaki bir hırsız. Olay gözümün önünde olurken insanı en çok şaşırtan ve ürperten şey, çalma eyleminin kendisinden ziyade, bu eylemi gerçekleştiren kişinin tavrı oldu. Yaşı 18'i bile bulmayan bir gencin, suçu işlerken ki soğukkanlılığı ve "yakalandığında" sergilediği inanılmaz bir pişkinlik. Bu, sıradan bir "kaçamadım bari yakalandım" tedirginliği değil; neredeyse "Ne var yani, beni niye durduruyorsunuz?" der gibi bir haklılık pozisyonuydu. İşte toplum olarak içine düştüğümüz çıkmazın en net yansıması da burada saklı: Suçun normalleşmesi ve utanmanın ortadan kalkması. Toplumun temelini oluşturan ahlaki ve hukuki sınırlar, bireylere neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gösteren işaretlerdir. Utanç duygusu ise, bu sınırların içselleştirildiğinin, bir vicdan muhasebesinin göstergesidir. Ne zaman ki bu sınırlar aşınır ve utanç duygusu yerini pişkinliğe bırakır, işte o zaman "Pes artık!" noktasına geliriz. Peki, bir genç, henüz hayatının baharında, neden böyle bir yola sapar? Neden bir kaskın peşinde, kendi geleceğini karartma pahasına böyle bir risk alır? Soruların cevabı tek bir noktada toplanmıyor. Ekonomik sıkıntılar, aile içi iletişimsizlik, eğitim sistemindeki açıklar, bozulan değer yargıları, sosyal medyanın yanlış modelleri, adalete olan güvensizlik ve cezaların caydırıcılığını yitirdiği inancı... Tüm bu faktörler, bir araya gelerek bazı genç zihinlerde "Kısa yoldan köşeyi dönmek, her şeyi mubah kılar" anlayışını yerleştiriyor. Bu olay sadece bir mülkün çalınması değil, çok daha derinlerde yaşanan bir "manevi çözülmenin dışa vurumudur. O gencin pişkin tavrı, aslında hepimize ayna tutuyor: Biz yetişkinler, onlara nasıl bir dünya, nasıl bir gelecek, nasıl bir rol model sunduk? Onlara "emeğin kutsallığını", "helal kazancın erdemini", "başkasının hakkına saygı duymanın asaletini" ne kadar anlatabildik? Yoksa her şeyin maddiyat üzerinden değerlendirildiği, başarının sadece parayla ölçüldüğü, "akıllı" olmanın "kandırabilmek"le eşdeğer tutulduğu bir sistemin mi parçası olduk? "Ne demeli?" sorusunun cevabı işte burada gizli. "Pes" demek yetmez. Bu olayı, sadece kınayıp geçeceğimiz bir vaka değil, toplumsal bir uyarı olarak görmeliyiz. Çözüm, sadece polisiye tedbirlerde değil, daha güçlü aile bağlarında, kaliteli ve insan yetiştirmeye odaklanmış bir eğitim sisteminde, adaletin herkes için eşit ve hızlı işlediği bir hukuk düzeninde ve en önemlisi, kaybettiğimiz değerleri yeniden inşa edeceğimiz bir toplumsal seferberlikte yatıyor. O motorun üzerindeki kask sadece bir nesne değildi. O, hepimizin ortak sorumluluğu olan bir gencin geleceği ve toplum olarak ruh sağlığımızın bir simgesiydi. Onu kurtarmak için geç kalmış sayılmayız.
Ekleme Tarihi: 06 Kasım 2025 -Perşembe

"Bu kadarına da pes artık!"

Bu cümle, artık toplumsal hayatımızda olağanüstü sıradanlaşan olaylar karşısında içimizden geçen, bazen de dilimize doladığımız bir çığlık. Tıpkı Karacabey'de yaşanan hırsızlık teşebbüsünde olduğu gibi. Güpegündüz, insanların arasında, kilitli bir motorun sepetinden kask çalmaya kalkışan, son anda fark edilince de hiçbir şey olmamış, hatta kendi malını alıyormuş gibi bir pişkinlik sergileyen küçük yaştaki bir hırsız.

Olay gözümün önünde olurken insanı en çok şaşırtan ve ürperten şey, çalma eyleminin kendisinden ziyade, bu eylemi gerçekleştiren kişinin tavrı oldu. Yaşı 18'i bile bulmayan bir gencin, suçu işlerken ki soğukkanlılığı ve "yakalandığında" sergilediği inanılmaz bir pişkinlik. Bu, sıradan bir "kaçamadım bari yakalandım" tedirginliği değil; neredeyse "Ne var yani, beni niye durduruyorsunuz?" der gibi bir haklılık pozisyonuydu. İşte toplum olarak içine düştüğümüz çıkmazın en net yansıması da burada saklı: Suçun normalleşmesi ve utanmanın ortadan kalkması.

Toplumun temelini oluşturan ahlaki ve hukuki sınırlar, bireylere neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gösteren işaretlerdir. Utanç duygusu ise, bu sınırların içselleştirildiğinin, bir vicdan muhasebesinin göstergesidir. Ne zaman ki bu sınırlar aşınır ve utanç duygusu yerini pişkinliğe bırakır, işte o zaman "Pes artık!" noktasına geliriz.

Peki, bir genç, henüz hayatının baharında, neden böyle bir yola sapar? Neden bir kaskın peşinde, kendi geleceğini karartma pahasına böyle bir risk alır? Soruların cevabı tek bir noktada toplanmıyor. Ekonomik sıkıntılar, aile içi iletişimsizlik, eğitim sistemindeki açıklar, bozulan değer yargıları, sosyal medyanın yanlış modelleri, adalete olan güvensizlik ve cezaların caydırıcılığını yitirdiği inancı... Tüm bu faktörler, bir araya gelerek bazı genç zihinlerde "Kısa yoldan köşeyi dönmek, her şeyi mubah kılar" anlayışını yerleştiriyor.

Bu olay sadece bir mülkün çalınması değil, çok daha derinlerde yaşanan bir "manevi çözülmenin dışa vurumudur. O gencin pişkin tavrı, aslında hepimize ayna tutuyor: Biz yetişkinler, onlara nasıl bir dünya, nasıl bir gelecek, nasıl bir rol model sunduk? Onlara "emeğin kutsallığını", "helal kazancın erdemini", "başkasının hakkına saygı duymanın asaletini" ne kadar anlatabildik? Yoksa her şeyin maddiyat üzerinden değerlendirildiği, başarının sadece parayla ölçüldüğü, "akıllı" olmanın "kandırabilmek"le eşdeğer tutulduğu bir sistemin mi parçası olduk?

"Ne demeli?" sorusunun cevabı işte burada gizli. "Pes" demek yetmez. Bu olayı, sadece kınayıp geçeceğimiz bir vaka değil, toplumsal bir uyarı olarak görmeliyiz. Çözüm, sadece polisiye tedbirlerde değil, daha güçlü aile bağlarında, kaliteli ve insan yetiştirmeye odaklanmış bir eğitim sisteminde, adaletin herkes için eşit ve hızlı işlediği bir hukuk düzeninde ve en önemlisi, kaybettiğimiz değerleri yeniden inşa edeceğimiz bir toplumsal seferberlikte yatıyor.

O motorun üzerindeki kask sadece bir nesne değildi. O, hepimizin ortak sorumluluğu olan bir gencin geleceği ve toplum olarak ruh sağlığımızın bir simgesiydi. Onu kurtarmak için geç kalmış sayılmayız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karacabeyhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.