Şehirlerde insan, yüz yaşına kadar yaşarmış da, kırk yaşında öldüğünü bilmezmiş...
Bu sözü çok önceleri duymuştum. Kim bilir söyleyen ne kadar önce söylemiş, ben buna artık ilçeleri de katıyorum.
Bakın bazı şeyleri ayırt edebiliyorum. Burada veryansınlıkta etmiyorum, ihtimalini bile veremediğim; aklımın artık basit işleri bile karıştırması. sonra iki farklı denklemi birbirinin içine girmesi ve baştan başa bir yanlışlık silsilesini getirdiğime halen inanamıyorum. Tek hissettiğim son yıllarda fazlaca yüke maruz kaldığım. Olsun neticede başa çıkıyorsam hepsine maruzumdur.
Fakat insanız işte, suyun artık beni kaldırmasının aksine boğazımı geçmesinden ötürü boğuluyorum. Hayalim bu alçak tabandan göreceğim yeni bir kıtaydı. Ne gülünç. Göz gezdirince dört köşeli bir oda, başımı kaldırınca bir de tavan...
Bir uyur bir uyanığım, uyumamak için bazen fincanlar deviriyorum. Günün sonunda öyle bir bitkin hale geliyorum ki, bu kez kendime acıyorum. kendimi bile isteye hırpalatma benimki si , sonra dönüyorum ve bu kadar da olamamalı diyorum. Dur biraz da zincirlere vurayım da tam olsun, zincir boğaza dayanınca ruhum birden hırçınlıktan dönüp evcilleşiyor.
Çünkü bileyim neye ve kime karşı olduğumu...