Her birimiz nesil fark etmeksizin oluşturulmuş ve kanıksanmış bir sistemin içine doğduk. Coğrafyamız bu sistemi etkiledi, kültürümüz ve geçmiş kültürlerimiz bunu derinleştirdi. Her gelen paslanmış demirlerin bakımını üstlendi. Bireysel olarak bu demir parçalarına adanmamız bizim zihinlerimize görev bilinci olarak kaydedildi. Topluma hizmet, topluma uyum sağlamak ve farklı olmamak amacıyla yoğurulduk. Toplumun demirlerini her zaman cilalayacak veya değiştirecek bireyler olmalı ve bu herbirimizin esas gayesi olmalı. O bireylerin topluma kaynaması ve itaat etmesi gerekiyor ve her zaman beklenecek. Şimdinin yeni nesli veya bizden önceki gelen yeni yeni nesiller, her birimizin görevi önceden yazılmış ve uyum sağlamamız bekleniyor.
Toplumun kanaat önderlerinin kanatları altında kendi tüylerimizi yolmaktan öteye gidemiyoruz. Kanatlarımızı çırpamıyoruz, onlara özgürlüğü tattıramıyoruz. Baskıyla kontrol edilen tahta kuklalara dönüştük. Her nesilde bu tahtalar daha da bireyselliğinden uzaklaştı. Kendi bireyselliğimizden kaçmamız veya korkmamız sağlandı. Bazen baskı insanın gerçekten primitif insanın zihninden çokta uzaklaşmadığını, alanımızın hala sınırlı olduğunu ve bu alanın genişlemiş gibi görünse bile asla genişlemediği ve kökenimizin bizi serbest bıraktığı şekilde olduğunu bize hatırlatıyor. Toplumda birey olmaya çalışmanın ağırlığını her birey kaldıramıyor. Bireyselliğimizden vaz geçmek zorunda bırakılmak isteniyoruz. Direnmek ya da farklılılığımızı kucaklamak toplumdan kopmaya itiyor. Sözlerimiz bizim sözlerimiz olmaktan çıkıp bize ezberletilen bir gösterinin parçasından ibaret hale geliyor. Dışarından izleyen izleyiciden farkımız kalmıyor. Toplumumuzun zihin yapısı tamamen bundan ibaret. Büyük bir koroyuz ve farklı sesler aradan sıyrılmamalı. Peki kendi seslerimiz ne olacak? Onları da duyan olur elbet ya da belki. Sesizimden ve düşüncelerimizden vazgeçmeye değecek bir bireyselliğe mi sahibiz? Olmamalıyız. Bireysel olarak toplumu toplum yapan her bir katman farklılıktan ve bu farklılığın haykırılmasından doğar. Toplumu oluşturanlar olarak toplumun çürümüş demirlerini biz bireyler sökmeliyiz. Onların yerine farklılıklarımızı, nesiller boyunca aktardığımız farklılıkları ve aynılıkları koymalıyız. Birinden vazgeçip diğerine yönelmemize gerek olmamalı. Bir bütüne dönüşerek ilerlemeliyiz. Seslerimiz olmalı, farklılıklarımız olmalı, bireysel arzu ve isteklerimiz olmalı, kendi fikrimizi yansıtabilmeliyiz ve kendi içimizde kendimize fark yaratabilmeliyiz. Bunları sınırlayan sistemde dönmeye devam etmemeliyiz. Çürümüşlük her yerimizde ve onu yapanda ondan kurulacak olanlarda biz bireyleriz. Bireyler olarak toplumu toplum yapmalıyız. Her birimiz kendimiz olarak toplumu topluma dönüştürmeliyiz. İlerlemeliyiz.