İçinde Sıkıştığımız “Konfor Alanımız”
İçinde bulunduğumuz alanın büyüklüğü bize yetiyor mu diye sorgulamadığımız, genişletme ihtimali gözümüze korkunç gelen ve buna hem bireysel hem de toplumsal olarak cesaret edemediğimiz konfor alanlarımızda sıkışıp kaldık. Sistemin temelinde yer alan ve yönetim biçimlerinin bize “buyurduğu” ve her alanımıza etki eden sınırlar tüm hayatımızı sarmış durumda. Kademeli olarak bize işleyen bu alanlar hayatımızın öz kontrolünde etki alanımızı azaltıyor. Bu alanlar kişisel iş, aile ve hayat çemberinden ibaret olabilir. Ailelerimizin bize çizdiği alandan zamanı geldiğinde çıkmak günümüz toplumumuzda birey olmaya çalışan bireyler açısından çok büyük bir tabu. Aynı şekilde iş hayatlarımızda bize verilen görev ve rollerin üstüne eklenen fazladan roller içerisinde bulunduğumuz sistem çarklarında sıkışmamıza neden oluyor. Yapıştırılmış etiketlerden kopamayıp bize belirlenen sınırlar içinde adım atmaya çalışıyoruz. Toplumumuzun temeli olan birlik kavramından sıyrılıp günümüz bireysel insanına umut olan konfor alanımız gittikçe bizi daraltan ve hareketlerimizi kısıtlayan bir imgeye dönüştü. Güvensizlik içerisinde yaşayanların güven alanlarında bile güvenli hissetmeyip oradan çıkma konusuna da gelince geri adım atması ne kadar bizim kontrolümüzde. Etkenler bizleri sınıra getirip orada sadece durmamızı sağlıyorsa nasıl ilerlemeliyiz?
Zamanımız “Z” kuşağı ve sonrası olarak onlardan önce gelenlerin oluşturduğu konfor alanlarında onların yapmadığı ve yapmayacağı adımları atıp volta atmaktan öteye gitmiyoruz. Oluşturlan sistemde anlamı olumlu olan ancak uygulamada bizleri bu kavramdan uzaklaştıran konfor alanlarımız bizi git gide sıkıştırıyor. Ebeveynlerimiz sınırlı hayat alanında, tek düze ve monoton işleyişte yıllarını geçirdikten sonra kendilerine ait olmayan ama aslında kendilerine ait gördükleri “bireylerini” aynen kendileri gibi alanlarda sıkıştırmaya odaklanıyorlar. Adımlar sorgulanıyor. Güven alanını sonsuza dek sürdürüp orada altın kafeslerimizde mutlu olmamız isteniyor. Kuşaklar arası konfor alanlarımız gittikçe sıkıştırılıp bir sınır netleştiğinde o sınırın ihlali toplumun gözüne batmaya yeterli oluyor. Çeşitli sıfatlarla yargılarımızın mevcut olduğu Z kuşağı sınırları yeniden çizmeye yelteniyor. Bu hadsizliğimizin asıl nedeni belki de içinde sıkıştığımız konfor alanlarımızın tümüyle bizi boğmaya başlamasından kaynaklıdır.