Semanur ERDOĞAN
Köşe Yazarı
Semanur ERDOĞAN
 

Neoliberal Düşüncenin Bedeli: Büyüyen Eşitsizlik

Neoliberalizm, toplumsal adaletsizlikler ve eşitsizlikler yaratması nedeniyle günümüzde hâlâ tartışılması gereken önemli bir meseledir. Bu olgu, yalnızca ekonomik bir gerçeklik değil, aynı zamanda sosyolojik ve sosyo-psikolojik boyutları olan çok yönlü bir olgudur. Neoliberalizmi yalnızca iktisadi bir düzeyde ele almak, toplumsal yapıyı ekonomik faktörlerden soyutlayarak indirgemeci bir yaklaşım sergilemek anlamına gelir. Bu nedenle neoliberalizmin tüm boyutlarıyla ele alınması gerekmektedir (Coşkun, 2021: s.53). Neoliberalizm, dünya çapında ekonomik politikaların merkezine yerleşmiş bir düşünce akımı olarak şekillenmeye devam ediyor. Ancak neoliberalizmin teorideki vaatleri (serbest piyasa, bireysel özgürlük ve ekonomik büyüme gibi) pratikte arka planda birçok toplumda sadece kazananları daha da güçlendirirken, eşitsizliği derinleştiriyor. Neoliberal politikalar, küresel ekonomiyi birleştirirken, aynı zamanda derinleşen eşitsizlikleri ortaya koydu. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, iş gücü daha düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edilirken, gelişmiş ülkelerdeki büyük şirketler global ölçekte büyük karlar elde etti. Bu durumda, neoliberalizmin vaat ettiği "serbest pazar" aslında yalnızca kapitalist sınıfın daha da güçlenmesini sağladı. Bunun yanı sıra, iş güvencesizliği ve yoksulluk oranları, neoliberal politikaların gözle görülür etkileri olarak hızla arttı.Neoliberalizm, devlet müdahalesinin en aza indirilmesi, serbest piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi ve özelleştirmenin savunulması üzerine inşa edilen bir düşünce akımıdır. Ancak bu prensipler sadece büyük şirketler ve finansal aktörler için faydalı oldu. Zenginlerin ve güçlülerin, daha fazla kâr elde etmesi sağlanırken, alt sınıfların yaşam koşulları zorlaştı. Küresel ticaretin ve finansal hareketlerin önündeki engellerin kaldırılması, düşük ücretli iş gücünün sömürülmesine ve doğal kaynakların hızla tüketilmesine yol açtı.  Çalışanlar, düşük maaşlar ve güvencesiz çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalırken, yerel topluluklar büyük şirketlerin küresel pazarlar için ürettiği malların ağırlığını taşımaya devam etti. Yoksulluk, yalnızca gelir eşitsizliğiyle sınırlı kalmadı; sağlık, eğitim ve temel hizmetlere erişim de giderek daha zor hale geldi. Bu durum, özellikle kadınlar, çocuklar, göçmenler, yaşlılar, engelliler gibi dezavantajlı gruplar için daha derin eşitsizliklere yol açtı. Kadınlar, genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kaldılar, çocuklar kaliteli eğitime erişim konusunda büyük zorluklarla karşılaştılar. Göçmenler, çoğunlukla ucuz iş gücü olarak kullanıldı ve sosyal haklardan mahrum bırakıldılar. Neoliberalizmin dayattığı sistem, bu grupların daha da kırılgan hale gelmesine ve toplumsal dışlanma süreçlerinin hızlanmasınaneden oldu. Neoliberalizmin "özgürlük miti” üzerine düşünürsek gerçekten kim özgür? Kamu yatırımlarının özelleştirilmesi, vergilerin düşürülmesi, girişimciliğin desteklenmesi ve cazip bir iş ortamı yaratarak yabancı sermaye akışının sağlanması, refah devletinin tamamen çökmesine yol açmıştır. Thatcher bu dönüşümü, “toplum diye bir şey yoktur, yalnızca bireyler vardır” şeklinde veciz bir şekilde özetlemiştir (Çelik, 2012, pp. 192). Neoliberalizm bireysel özgürlükleri savunsa da, bu özgürlük yalnızca ekonomik güce sahip olanlar için geçerlidir. Ekonomik güce sahip olma şartlarının birey için eşit olmaması “özgürlüğün kimin tekelinde” olduğu konusunda bir karar mekanizması da oluşturmuş oluyor. Şirketler küresel çapta sermayelerini serbestçe hareket ettirirken, yoksul sınıflar ve gelişmekte olan ülkelerdeki halklar, ekonomik sistemin dışına itilmiştir. Bu "özgürlük" ise, güçlü olanların kazancını artırırken, diğerlerinin sürekli olarak sömürüldüğü bir düzenin devamını sağlamaktadır. Neoliberalizmin savunduğu piyasa düzeni, sadece büyük sermayeyi daha da büyütüyor. Küresel şirketlerin serbestçe hareket edebilmesi, devletlerin sosyal hakları ve kamusal hizmetleri özelleştirmesiyle sınırlı kalıyor. Örneğin, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetler, kar amacı güden şirketler tarafından yönetilmeye başlıyor. Bu da, bu hizmetlere erişimi zorlaştıran, sadece belirli bir kesimin faydalandığı eşitsiz bir yapı oluşturuyor. Neoliberalizm, büyüme, özgürlük ve daha iyi bir ekonomi vaat ederken, aslında çoğu zaman bu vaatleri yalnızca belirli kesimler için yerine getiriyor. Küresel piyasa ekonomisi, büyük şirketlerin çıkarlarını koruyarak, yerel halkları ve düşük gelirli bireyleri dışlıyor. Neoliberalizmin ekonomik vaatleri, çoğunluk için sadece daha büyük eşitsizliklerin temelini atıyor.  Neoliberalizmin bedeli sadece ekonomik krizler ve toplumsal kutuplaşma ile değil, derinleşen eşitsizliklerle de ödeniyor. Eşitsizlik, yalnızca gelirde değil, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi temel alanlarda da kendini gösteriyor. Cinsiyet, gelir kategorisi gibi alanlar üzerine çalışıldığında bu eşitsizliğin toplumsal olarak karşılığını görmek açısından oldukça geniş bir perspektif edinilir. Neoliberalizmin dayattığı özgürlük anlayışı, gerçekte bir illüzyondan başka bir şey değildir. Gerçek özgürlük, sadece büyük sermaye sahiplerinin değil, herkesin refah içinde yaşadığı bir dünyada mümkündür. Bu noktada, neoliberalizme karşı daha adil ve eşitlikçi bir alternatif düşünmek, kaçınılmaz bir gerekliliktir. Coşkun, Berkay. (2021). Neoliberalizm ve Eleştirel Kuram: Neoliberalizmin Teori ve Pratik Uyuşmazlığı. Sosyoloji Notları, 5(1), 2618-5903. Çelik Z. (2012). “Neoliberalizmi Kısa Tarihi” (Kitap Eleştirisi), İdealkent, (7), 187-193.
Ekleme Tarihi: 24 Aralık 2024 - Salı

Neoliberal Düşüncenin Bedeli: Büyüyen Eşitsizlik

Neoliberalizm, toplumsal adaletsizlikler ve eşitsizlikler yaratması nedeniyle günümüzde hâlâ tartışılması gereken önemli bir meseledir. Bu olgu, yalnızca ekonomik bir gerçeklik değil, aynı zamanda sosyolojik ve sosyo-psikolojik boyutları olan çok yönlü bir olgudur. Neoliberalizmi yalnızca iktisadi bir düzeyde ele almak, toplumsal yapıyı ekonomik faktörlerden soyutlayarak indirgemeci bir yaklaşım sergilemek anlamına gelir. Bu nedenle neoliberalizmin tüm boyutlarıyla ele alınması gerekmektedir (Coşkun, 2021: s.53). Neoliberalizm, dünya çapında ekonomik politikaların merkezine yerleşmiş bir düşünce akımı olarak şekillenmeye devam ediyor. Ancak neoliberalizmin teorideki vaatleri (serbest piyasa, bireysel özgürlük ve ekonomik büyüme gibi) pratikte arka planda birçok toplumda sadece kazananları daha da güçlendirirken, eşitsizliği derinleştiriyor.
Neoliberal politikalar, küresel ekonomiyi birleştirirken, aynı zamanda derinleşen eşitsizlikleri ortaya koydu. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, iş gücü daha düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edilirken, gelişmiş ülkelerdeki büyük şirketler global ölçekte büyük karlar elde etti. Bu durumda, neoliberalizmin vaat ettiği "serbest pazar" aslında yalnızca kapitalist sınıfın daha da güçlenmesini sağladı. Bunun yanı sıra, iş güvencesizliği ve yoksulluk oranları, neoliberal politikaların gözle görülür etkileri olarak hızla arttı.Neoliberalizm, devlet müdahalesinin en aza indirilmesi, serbest piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi ve özelleştirmenin savunulması üzerine inşa edilen bir düşünce akımıdır. Ancak bu prensipler sadece büyük şirketler ve finansal aktörler için faydalı oldu. Zenginlerin ve güçlülerin, daha fazla kâr elde etmesi sağlanırken, alt sınıfların yaşam koşulları zorlaştı. Küresel ticaretin ve finansal hareketlerin önündeki engellerin kaldırılması, düşük ücretli iş gücünün sömürülmesine ve doğal kaynakların hızla tüketilmesine yol açtı. 
Çalışanlar, düşük maaşlar ve güvencesiz çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalırken, yerel topluluklar büyük şirketlerin küresel pazarlar için ürettiği malların ağırlığını taşımaya devam etti. Yoksulluk, yalnızca gelir eşitsizliğiyle sınırlı kalmadı; sağlık, eğitim ve temel hizmetlere erişim de giderek daha zor hale geldi. Bu durum, özellikle kadınlar, çocuklar, göçmenler, yaşlılar, engelliler gibi dezavantajlı gruplar için daha derin eşitsizliklere yol açtı. Kadınlar, genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kaldılar, çocuklar kaliteli eğitime erişim konusunda büyük zorluklarla karşılaştılar. Göçmenler, çoğunlukla ucuz iş gücü olarak kullanıldı ve sosyal haklardan mahrum bırakıldılar. Neoliberalizmin dayattığı sistem, bu grupların daha da kırılgan hale gelmesine ve toplumsal dışlanma süreçlerinin hızlanmasınaneden oldu.
Neoliberalizmin "özgürlük miti” üzerine düşünürsek gerçekten kim özgür? Kamu yatırımlarının özelleştirilmesi, vergilerin düşürülmesi, girişimciliğin desteklenmesi ve cazip bir iş ortamı yaratarak yabancı sermaye akışının sağlanması, refah devletinin tamamen çökmesine yol açmıştır. Thatcher bu dönüşümü, “toplum diye bir şey yoktur, yalnızca bireyler vardır” şeklinde veciz bir şekilde özetlemiştir (Çelik, 2012, pp. 192). Neoliberalizm bireysel özgürlükleri savunsa da, bu özgürlük yalnızca ekonomik güce sahip olanlar için geçerlidir. Ekonomik güce sahip olma şartlarının birey için eşit olmaması “özgürlüğün kimin tekelinde” olduğu konusunda bir karar mekanizması da oluşturmuş oluyor. Şirketler küresel çapta sermayelerini serbestçe hareket ettirirken, yoksul sınıflar ve gelişmekte olan ülkelerdeki halklar, ekonomik sistemin dışına itilmiştir. Bu "özgürlük" ise, güçlü olanların kazancını artırırken, diğerlerinin sürekli olarak sömürüldüğü bir düzenin devamını sağlamaktadır.

Neoliberalizmin savunduğu piyasa düzeni, sadece büyük sermayeyi daha da büyütüyor. Küresel şirketlerin serbestçe hareket edebilmesi, devletlerin sosyal hakları ve kamusal hizmetleri özelleştirmesiyle sınırlı kalıyor. Örneğin, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetler, kar amacı güden şirketler tarafından yönetilmeye başlıyor. Bu da, bu hizmetlere erişimi zorlaştıran, sadece belirli bir kesimin faydalandığı eşitsiz bir yapı oluşturuyor. Neoliberalizm, büyüme, özgürlük ve daha iyi bir ekonomi vaat ederken, aslında çoğu zaman bu vaatleri yalnızca belirli kesimler için yerine getiriyor. Küresel piyasa ekonomisi, büyük şirketlerin çıkarlarını koruyarak, yerel halkları ve düşük gelirli bireyleri dışlıyor. Neoliberalizmin ekonomik vaatleri, çoğunluk için sadece daha büyük eşitsizliklerin temelini atıyor. 

Neoliberalizmin bedeli sadece ekonomik krizler ve toplumsal kutuplaşma ile değil, derinleşen eşitsizliklerle de ödeniyor. Eşitsizlik, yalnızca gelirde değil, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi temel alanlarda da kendini gösteriyor. Cinsiyet, gelir kategorisi gibi alanlar üzerine çalışıldığında bu eşitsizliğin toplumsal olarak karşılığını görmek açısından oldukça geniş bir perspektif edinilir. Neoliberalizmin dayattığı özgürlük anlayışı, gerçekte bir illüzyondan başka bir şey değildir. Gerçek özgürlük, sadece büyük sermaye sahiplerinin değil, herkesin refah içinde yaşadığı bir dünyada mümkündür. Bu noktada, neoliberalizme karşı daha adil ve eşitlikçi bir alternatif düşünmek, kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Coşkun, Berkay. (2021). Neoliberalizm ve Eleştirel Kuram: Neoliberalizmin Teori ve Pratik Uyuşmazlığı. Sosyoloji Notları, 5(1), 2618-5903.

Çelik Z. (2012). “Neoliberalizmi Kısa Tarihi” (Kitap Eleştirisi), İdealkent, (7), 187-193.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karacabeyhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren bahis siteleri meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler aviator güvenilir casino siteleri editorbet